9 Nisan 2010 Cuma

Reklamın iyisi kötüsü “olmaz mı? olur mu?” (!)




Bu soru reklamcıların kendilerine ve çevrelerine en çok sorduğu sorulardan biridir. Çünkü soru “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” hesabı bir sonuca ulaşılmayan, labirent gibi içine girince heyecanla sürüklendiğiniz fakat yolun sonunu göremediğiniz bir çizgi misalidir.


Hatta hakkında kitap bile yazılmıştır. Şebnem Topuz’un “Reklamın İyisi Kötüsü Olmaz (mı?)” kitabı


Peki sonuç? Yine aynı…


Birde biz ele alalım dedik konuyu!


Reklam, M.Ö. 3000’li yıllarda tüccarların, satış yapmak için dükkânlarının önlerine koydukları tabelaları, ilk reklam çalışmaları olarak bilinmektedir.


Her şey bir tabelayla başladı ama gelişerek renklenen görseli olan, elle bile dokunamadığımız dijital ortamların varlığı ile de şekillenerek daha farklı bir boyuta ulaştı.


Yoğunluk ve uygulama çeşitliliği artınca da hangisi iyi- kötü ayrımı başladı tabi. Reklam veren açısından baktığımızda, reklamın iyi olması için ona belirli bir satış sonucu ve itibarını olumlu etkileyecek bir gelişme olarak dönmesi dâhilinde o reklam İYİ reklam oluyor. Çünkü Kurumun asıl amaçları içersinde yer alan sonuçlar, gerçekleşerek kar ve imaj durumu arttırılmış olacağından sonuçta olumlu değerlendirilebilmektedir.


Peki ya reklamcılar? Onlar içinde reklam yaratıcı olan yani izlediklerinde, okuduklarında kısacası 5 duyularıyla algıladıklarında “vay be” dedirtecekleri reklam İYİ reklam oldu.


Tüketici açısından baktığımızda da onları eğlendirebilen, yalan söylemeyen, rahatsız etmeyen yani gürültü olarak algılatmayan reklam İYİ reklam oldu.


Tersi durumlarda KÖTÜ reklam…


Bence reklamın iyisi kötüsü vardır. Fakat bu iyi ile kötünün de oranlaması vardır. Yakın zamanda meydana gelen örneklerden birinin üzerinden gidebiliriz.


“İzmirli bir genç kız, eski erkek arkadaşının eşyalarını sanal alemde sattı. Kendisini en yakın kız arkadaşıyla aldatan arkadaşı için bir video filmi kaydeden Fulya isimli genç kızın intikam yöntemi pek çok kişiyi şok etti.


2 yıl beraber olduğu erkek arkadaşı Mert‘ten intikam almak isteyen Fulya, “Eski sevgilime kapak olsun” başlığıyla yayınladığı video filminde kendi sözleriyle ilginç olayı şöyle anlattı:


Genç kız bu videoyu Facebook‘daki kişisel sayfasından yayınlamakla kalmadı, eski erkek arkadaşının kendisine hediye ettiği ipek geceliği, Mert’in “çok özel” fotoğraflarının bulunduğu Sony 10.3 MP marka dijital fotoğraf makinasını ve tüm milli takıma imzalatılmış futbol topunu 1′er TL bedel ile açık attırmaya sundu.


Gittigidiyor adlı sitede “İntikam” kodu ile önceki gün açık arttırmaya çıkan 3 ürün 5 saat içinde satıldı.”


Artık reklam sadece medya satın almalarla gerçekleşmediği için bu örnekte de tanıtım ve ilgi için ayrı bir yol çizilmiştir. Medyada ve internette büyük ilgi gören video milyonlarca kişi tarafından izlendi. Doğal ev ortamında çekilen video o kadar gerçek gibiydi ki ulusal kanal ve gazetelerde konuya geniş yer verdiler.Böylece adını iyice akıllara sokan “gittigidiyor.com” tıklanma rekorları kırdı. Bu gizli haberle büyük başarı yakalayan adından söz ettiren site ya yalanı çıktı mı ne oldu? Tabi olaydan sonrasına ilişkin veri yok. Siteyi kullanan sayısı belli bir ölçütte artıysa bile bence yaptığı reklamdan dolayı ters etkide almıştır. Çünkü kandırılan bir siteye karşı güvende azalacaktır. Birde sanal ortamda alışveriş yapılan bir durumda oradaki ürünlerin açıklamalarının doğruluğuna ve ürünü temin edip edemeyeceğine ilişkin kesinlik durumu zayıflayacak, buda müşteriyi geriye itecektir. Güveni ve ilgisi düşecektir. Akılda yer etmesi açısından da etkili bir reklam çalışmasıdır.


Yararlanılan kaynaklar:


http://www.turkcebilgi.com


http://www.sendegel.org






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder